Alien: Isolation İnceleme
Bu fani beden kaç tane kötü Alien oyunu gördü? Sayısını bilmiyorum ama aralarından en çok Aliens: Colonial Marines aklıma kazındı. O kadar kötü bir oyundu ki Colonial Marines, oyunun ne kadar kötü olduğunu kelimelere bile dökemiyorum. Demosunu tam sürümden daha iyi yaptıkları için tebrik etmek gerekir yapımcı ekibi. Neyse, biz kötü maziyi bir kenara bırakalım. Çünkü karşımızda tüm eski Alien oyunlarını unutturacak, kötü geçmişe sünger çekecek bir oyun duruyor.
Alien: Isolation ilk duyurulduğunda gerçekten heyecanlanmıştım. Amnesia ve Outlast temasındaki bir Alien oyununa kim heyecanlanmaz ki zaten. Kafamdaki tek soru işaretiyse geliştirici ekip Creative Assemblyyüzündendi. Viking: Battle for Asgard gibi istisnaları saymazsak stüdyo hep strateji oyunlarıyla karşımıza çıkmıştı. Bu sebeple Alien gibi korku FPS türündeki bir oyunun altından kalkıp kalkamayacaklarından emin değildim. Şüphelerim bazı yerlerde gerçeğe dönüşse de Creative Assembly’nin ortaya çıkarttıklarından fazlasıyla memnun kaldım.
Uzaylı Yarim
Oyunda Alien filmlerinin ana karakterlerinden olan Ellen Ripley’nin kızı Amanda Ripley’i yönetiyoruz. İlk filmin 15 yıl sonrasını konu alan Alien: Isolation, Amanda’nın annesini arayışını konu alıyor. Arayışımızla ilgili yeni bir ipucunun ortaya çıkmasıyla da başlangıcımızı yapıyoruz. İpucunun ardından gidişimiz çok geçmeden sarpa sarıyor ve kendimizi korku dolu bir geminin kollarında buluyoruz.
Alien: Isolation’ın hikayesi ve sunumu beni oldukça tatmin etti. Tarz olarak BioShock serisini andırıyor. Yer yer ara sahneler çıksa da hikayenin oyuncuya aktarılma şekli genel olarak insanlarla yüz yüze ya da mikrofon vasıtasıyla konuşmak. Oyun boyunca tek bir amaca bağlı kalmamanız, senaryonun sürekli değişikliğe uğraması ve sürprizler sayesinde hikaye tazeliğini korumayı başarıyor. Bu sayede zaten güçlü olan atmosfer daha da güçleniyor.
Bir korku oyununun olmazsa olmazı hikaye-atmosfer ikilisinden hikaye kısmı işi kotarmış. Atmosfer de bir Alien oyununun olması gerektiği kalitede. Karanlık koridorlarda motion tracker’ımız ile birlikte nereden ne çıkacağını bilmeden ilerlemek, Alien’ın tavandaki hızlı adımlarını duymak, güneş ışıklarının uzay boşluğundaki yayılışını görmek gibi tonla detay “sahalarda görmek istediğimiz Alien oyunu işte bu” dedirttiriyor. Aynı yerlere yeniden gelebildiğiniz oyunlarda görmek istediğim bir detay olan mekanların deforme olması da Alien: Isolation’da yer alıyor. Böylelikle oyun boyunca geçtiğiniz yerlerin zamanla yaşadığı değişimi buram buram hissedebiliyorsunuz.
“Teker teker gelin.”
Alien: Isolation tarz olarak biraz Dead Space’i alıp Amnesia ile birleştirmiş ve üstüne kendine özgü oynanış mekanikleri eklemiş. Aynı Dead Space’te olduğu gibi bir gemide zamanınızı harcıyorsunuz. Amnesia’ya benzer yanıysa tahmin edebileceğiniz gibi Alien’dan kaçmak ve ufak çaplı bulmacaları çözmek. Kendine özgü tarafıysa ufak çaplı aksiyon ve gizlilik öğeleri barındırması. Tüm bu mekaniklerin bir araya gelmesi kulağa oldukça hoş geliyor. Nitekim uygulamada da gayet başarılı. Bazı sorunları içerisinde barındırsa da Alien: Isolation’ın oynanış kısmından memnun ayrıldım.
Oynanışla ilgili en çok merak ettiğiniz yön herhalde Alien ile olan karşılaşmalardır. Oyun çıkmadan önce geliştirici ekip Alien’ın yapay zekasına ayrı bir özen gösterdiklerini, sürekli aynı şeyleri yapmayacağını ve oyuncuları gafil avlayacağını söylemişlerdi. Bu sözlerinde de büyük oranda durmuşlar. Alien’ın ne yapacağını gerçekten kestiremiyorsunuz. Dolapta saklanıp tam kurtuldum derken bir anda karşınıza çıkmak, yanlışlıkla çıkardığınız bir ses yüzünden metrelerce öteden üstünüze koşmak, rahat rahat yürürken tavandaki havalandırmadan üstünüze atlamak gibi çeşit çeşit hünerleri var kendisinin. Alev atar silahını aldığınızdaysa işler daha kızışmaya başlıyor. Molotof kokteylini saymazsak alev atar Alien’a karşı kendinizi savunabileceğiniz tek silah. Bu silahı aldıktan sonra Alien her zamankinden daha çok karşınıza çıkıyor ve sizi daha çok zorluyor. Esas gerilimli anlar da bu noktadan sonra başlıyor.
Biraz da gizlilik ve aksiyon kısmına bakalım. Bu kısımlar da insanlar ve androidler olarak ikiye ayrılıyor. Açıkçası insanlarla olan mücadeleleri hiç güzel bulmadım. Yapay zeka olarak çok zayıf olduklarından ne yapacaklarını kestirmek oldukça kolay. Aynı zamanda gizlenerek yanlarından çok rahat geçebiliyoruz. Yani bir The Last of Us kalitesi beklemeyin.
Androidlerle olan kısımlarsa insanlara nazaran oldukça hoşuma gitti. Working Joe isimli bu androidler Alien’ın ortaya çıkmasıyla birlikte yapay zeka olarak değişime uğruyor ve bir kısmı önüne gelen herkese düşman gözüyle bakmaya başlıyor. Robot olduklarından dolayı yapay zeka için komplike bir durum olmadığından insanlarda yaşadığım sorunu Working Joe’larda yaşamadım. Working Joe’ları zevkli kılansa zorlukları. Sadece yakın mesafe silahı kullanarak öldürmeniz mümkün değil. Ya molotof, emp gibi mühimmatlarınızı kullanarak ya da bol bol mermi harcayarak halledebiliyorsunuz. Tabii bu ikisini birleştirmeniz de mümkün.
Alien: Isolation’daki alet yelpazeniz oldukça geniş. Revolver, shotgun, alev atar, molotof, ses çıkarıcı, emp ve daha pek çok eşyanız bulunuyor. Hepsini kullanmak da oldukça zevkli. İnsanlar ve Alien’a karşı silahları yaratıcı kullanmanız gerekmese de iş Working Joe’lara geldiğinde kafanızı çalıştırmanız gerekiyor.
“Ne kadar korkunç bu şimdi?”
Oyunun çıkış noktası olan korku öğelerine değinmezsek olmaz. Daha önce saydığım üç düşman çeşidinden ikisi korku anlamında oldukça etkili. Alien’ın varlığı ve zekası başlı başına korkunçken bir de üstüne androidler eklenince işler daha da kızışıyor. Hem gizlilik hem de aksiyon anlarında oldukça korkutucular. Üstünüze doğru yürürken, yapılma amaçları olduğu için sizi devamlı uyarmaları ve beş kat zırh giymiş gibi dayanıklı olmaları sayesinde korku anlamında beni oldukça sevindirdiler. Sadece Alien’ın bu boşluğu dolduracağından çekinirken Working Joe’lar beni yanıltmayı başardı.
Korku kısımlarının karakter bazlı olmasıysa içimde biraz burukluk yarattı. Her ne kadar atmosfer kuvvetli olsa da karşınızdakinin ne olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Alien bir anda hiç yokken çıkıp sizi öldürünce vereceğiniz tepki çığlık değil, bir önceki kayıt noktasına dönmenin üzüntüsü oluyor (ilk şoku atlattıktan sonra tabii). Silent Hill gibi ne olduğunu bilmediğiniz ortamlara girip, garip garip sesler duymanız Alien: Isolation’da pek mümkün değil. Korku anlamında oldukça kuvvetli olsa da kendisini rakiplerinin önüne çıkarmayı başaramıyor.
“Diken burada da var.”
Alien: Isolation’ın en temel sorunlarından biri oynanabilirliğin yeteri kadar rafine olmaması. Bastığınız tuşlara bazen tepki vermemesi, verse bile geç vermesi gibi sorunları bünyesinde barındırıyor. Bunun dışında, özellikle oyunun başlarında Isolation’ı tasarım olarak yavan bulmanız mümkün. Zıplama yer almadığı için merdivenin önüne küçük bir kutu ve yolun üzerine bel hizasına dayanan engeller koymak gibi gerçek hayatta size hiç bir şekilde engel olamayacak türden yöntemlerle oyuncular yönlendirmeye çalışılmış. Bu kadar basite kaçılması göze fazlasıyla batıyor.
Hazır eksilere değinmeye başlamışken bir de save sisteminden bahsedelim. Alien: Isolation’da autosave diye bir şey neredeyse yok. Dead Space tarzı belirli yerlere konulmuş istasyonlarda oyunu kaydedebiliyorsunuz. Bir korku oyunu için gayet yerinde bir hamle olsa da checkpoint türevi şeylerin hiç yer almaması yüzünden cinnet geçirebilirsiniz. Şöyle bir örnek vereyim: Yaklaşık 10 dakika süren bir gizlilik kısmının ardından farklı bir mekana geçtim. Yeni mekanda biraz ilerledikten sonra Alien kendini göstermeye başladı. İlk denememde Alien’ı atlatamadım ve öldüm. Ben rahat rahat load yaparken bir baktım oyun beni gizlilik kısmının öncesine atmış. Bunun üstüne mekandan mekana yüklemelerin çok uzun olması da ayrı bir dert. Düşünün, gizlilik kısmını geçtikten sonra uzun bir yükleme ekranı karşınıza çıkıyor, yeni mekanda öldükten sonra önceki mekanı yeniden yüklediği için o uzun yükleme ekranıyla bir kez daha karşılaşıyorsunuz. Yani iki adet uzun “loading” ekranı sizleri bekliyor. Bir insanlık edip de en azından farklı bir mekana geçince oyunu kaydetme gibi bir şey koyamadınız mı? Aynı yerleri defalarca oynamanın korku namına bir esprisi kalmıyor da çünkü.
Önceki paragrafın başında neredeyse autosave hiç yok demiştim. Oyunun yarısından sonra bazı kritik noktalarda save yapılmaya başlanıyor. Ama oyunun ilk yarısının suçu ne be kardeşim.
“Sesine kurban.”
Grafiksel konuda Alien: Isolation gayet başarılı. Özellikle ışıklandırmalar çok güzel gözüküyor ki korku oyunu olduğundan gayet önemli. Kaplamalarıysa yeteri kadar başarılı bulmadım. Gözünüzü rahatsız edecek derecede olmasa da bir FPS oyununun daha iyi kaplamalara sahip olması gerekiyor. Bunun yanında oyunun yeni nesil versiyonunda bile yer yer FPS düşüşleri yaşanması teknik kısım adına bir eksi daha doğuruyor.
Sesler oyunun en iyi olduğu konulardan biri. Alien’ın çıkardığı sesler, tıkırtılar ve patlamalar gibi ses efektleri oldukça başarılı. Bunun üstüne gerilim müziklerinin ve seslendirmelerin de iyi olması insanı daha da sevindiriyor. Özellikle ana karakterimiz Ripley’i seslendiren aktris oldukça başarılı bir performans sergilemiş
“Sonunda o oyun geldi.”
Oyunu henüz oynamamış olanlara bir tavsiye vermek istiyorum. Alien: Isolation’ın ilk iki saat kadarlık bir kısmı yavan gelebilir. Hikaye olarak güzel bir şekilde başlasa da sürekli aynı şeyleri yapmanız, korku namına neredeyse hiç bir şey yaşanmaması ve tekdüze ilerlemesi gibi sebepler yüzünden oyundan soğuyabilirsiniz. Ancak sakın pes etmeyin ve oynamaya devam edin. Alien’ın yüzünü gösterdiği kısımlar geldikten sonra oyun da gerçek yüzünü göstermeye başlayacak. Ardından hem keyifli hem de korkunç bir 15 saat geçirme şansı bulacaksınız.
Siten bir harika sponsor olmak istiyorum;
YanıtlaSilmail, appIyazilim.com