5 Eylül 2014 Cuma

Diablo 3: Reaper of Souls İnceleme

Diablo 3: Reaper of Souls İnceleme

Uzun bir süre önce bir efsanenin doğuşu için nefeslerimizi tutmuştuk. Diablo ismini tekrar damarlarımızda hissedebilmek, amansız maceralara atılıp zindan zindan dolaşmak için beklemiştik. Diablo 3’ün duyurulduğu an tüm dünyanın ayaklanmasına tanık olduk ve Tristam’ı kurtaracağımız günü sabırsızlıkla beklemeye başladık.
Peki ya sonra ne oldu? Olan şey aslında basitti. Bir efsane yeniden doğdu, evet. Fakat sorun şu ki bu yeniden doğuş yeterli olmadı. Diablo oyuncuları daha fazlasını istedi, yetmedi. Oyun içerisinde yaşanan dengesizliklerden, gerçek para kullanabildiğimiz açık artırma evine kadar (Blizzard’ın yaptığı en saçma şey olarak görüyorum bunu) birçok saçma şey karşıladı bizleri. Peki ya oynamadık mı? Tabii ki de oynadık. Çünkü bir Diablo’ydu bu.
Ne olabilirdi? Blizzard, nasıl olsa oyuncular bu oyunu Diablo olduğu için oynuyorlar diyerek hiçbir şey yapma gereği duymaz, oyunu böyle bırakırdı. Sadece güncellemeler getirip, aynı oyun üzerinde dönüp dururdu. Fakat benim gördüğüm Blizzard bu sefer işi ciddiye aldı ve “Shit just got serious!” modunda bizlere bir efsanenin ‘yeniden’ yeniden doğuşuna çağırdı.
Reaper of Souls, şu zamanda Diablo’nun başına gelmiş en güzel şey olabilir. İnanın ki öyle.
“Kimse ölümü durduramaz! – Malthael”
Westmarch’ın karanlık sokaklarında başlıyor maceramız. Gittiğimiz yollar karanlık olduğu gibi, amacımız da öyle. Ölümün pençesinden kurtulmak değil de, o pençeyi ona yedirmek için yola çıkıyoruz. Tam her şeyi kurtarıp bazı şeyleri yoluna koymuşken Matlhael, Great Conflict’i sonsuza dek sonlandırmak için ortaya çıkıyor.
Tyrael, Malthael’i durdurmayı başaramayınca, iş yine Nephalem’e, yani bize kalıyor.
Biz ne yapıyoruz? Memnuniyetle deyip kendimizi Westmarch sokaklarına atıyoruz.
Hikayenin devamını Act 5 olarak yaşıyoruz. Tamamen karanlık bir dünyada buluyoruz kendimizi. Ölümün geldiği yerde aydınlık olmasını beklemeden, yeni dizayn edilmiş yaratıklara karşı savaşıyoruz nefes almadan. Özellikle Blizzard’ın bu çabasını gönülden tebrik etmek istiyorum. Oyun içerisinde yeni yaratık ve boss dizaynları özellikle en çok hoşuma giden etmenlerden. Sadece bunlar da değil; oyun içerisindeki atmosfer ve çevre etmenleri de bir hayli ilgi çekici. En küçük detay üzerinde bile ne kadar çok durulduğu çok rahat anlaşılabiliyor. Cesetlerin belirli yerlerde, atmosfere uygun şekilde bulunmasından tutun, sokak ortasında yaşanan bir olaydan kaçışan insanlara kadar her şey atmosfere uygun olarak sağlanmış. Yani saçma sapan alakası bir yerde yatan bir ceset görmüyorsunuz. Özellikle aradaki mantığın oturtulmaya çalıştığını düşünüyorum. Tüm bunlar insanı tamamen karanlığın için alıyor ve amacınıza ulaşana kadar oyundan çıkmak istemiyorsunuz.
Elbette oyunun sizi içerisinde tutması için bir hikayeden, bir dizayn ve grafiklerden daha fazlasını vermesi gerekiyor. Diablo 3’teki yegane dengesizlikler Reaper of Souls’ta pekala düzeltilmiş.  Canavarlar/şampiyonlar arasındaki dengesizlik, item düşme dengesizlikleri ve dahası. Peki bu konuda neler yapılmış dersiniz?

Blizzard çok harika bir strateji girmiş bu konuya; oyuna gir, başla, zindanlara gir, ödülünü al, çık, oyuna gir… şeklinde devam eden bir strateji. Ödül kısmı burada çok önemli, çünkü artık “Ulen yeter biraz item düşeydi ya!” bağırışlarına girmeyeceksiniz. Açık artırma evinin de kapanmasıyla, oyun içerisinde drop oranı bir hayli artırılmış. Canınızı dişinize takarak savaştığınız dev boss’u yendiğinizde neredeyse illa ki bir Legendary düşüyor. Rare itemler zaten dolu ve inanın o Rare itemların bazılarından o kadar mükemmel özellikler var ki…
“Ödüllendirme” psikolojini oyunculara aktarmak istemiş bana göre burada Blizzard, ve dahice. Bu tamamen oyuncuyu oyuna bağlayan bir olay ve dengesi tam oturtulmuş. En beklemediğiniz yerden bile çok ilginç bir Legendary item düşebiliyor ve mutluluktan 28 köşe olabiliyorsunuz.
Şimdi “Yine Diablo yine Diablo. Oynayacağız, yine bitecek.” diyeceksiniz, ben kesinlikle öyle düşünmüyorum. Oyun içerisine yedirilen yan görevler bir hayli fazla ve hiç beklemediğiniz bir yerden çıkabiliyor, tadından da yenmiyor. Bu eventleri yapmak istediğiniz için tüm haritayı açmaya çalışıyorsunuz ve bunu yaparken oyun zaten uzuyor da uzuyor, endişelenmeyin; Reaper of Souls uzun atımlık bir mermi olmuş.
Peki tek atımlık bir mermimiz mi var? Oh, hayır!
“Kılıçlar elimizde, kalkanlar belimizde, biz gideriz maceraya hey maceraya!”
Şu yeni gelen Adventure Modu, aman Tanrım demek istiyorum sayın seyirciler. Crusader sınıfından sonra Diablo’nun başına gelen en güzel şey bu olsa gerek. Oyunu bitirdiğiniz zaman girebileceğiniz bu Adventure Modu’nun içerisinde neler yok ki?
Tüm 5 Act içerisinde sizlere farklı waypoint’ler aracılığıyla yaşayacak bir sürü macera unsuru sunan bu mod, kesinlikle Diablo oyuncuları için biçilmiş kaftan. Rastgele gerçekleşen yan görevlerden tutun, arkadaşlarınız beraber kapışacağınız yaratık çeşitliliğine ve “fazlalığına” kadar bir sürü şey var bu modun içerisinde. En güzeli ise, düşen item’ların haddi hesabı yok arkadaş.
Farklı farklı zindanlarda yaşadığınız farklı farklı maceralar Diablo’nun en güzeli ögesi olmuş. Blizzard’ı bu düşünceli ve zeki davranışı için bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Reaper of Souls, sırf bu mod için bile alınabilir.
Bir de bu modu Crusader ile oynayın. Bence oynayın…
Bir Paladin mi, yoksa bir tank mı diye mi soruyorsunuz? Size şu kadarını söyleyeyim, ikisi de. Crusader, Diablo 2’deki Paladin efsanesini bizlere yeniden yaşatıyor. Koskoca bir kalkan ile One-Hand silahınızı alıp, ister hayvan gibi hasar veriyor, ister savunma modu takılabiliyorsunuz.
Sadece kılıcınızla değil, kalkanınızla da yaptığınız yetenekler ile Crusader çok tatlı bir sınıf olmuş çıkmış Reaper of Souls’da. Tüm bunların yanında at üzerinde adamlara ani saldırı, gökyüzüne zıplayıp yere iniş ve üzerine aldığı ekstra bufflar ile de yapabileceğiniz birçok şey mevcut.
Paladin özelliklerini de barındıran Crusader, tamamen ışığın ve adaletin kahramanı olarak karşımıza çıkıyor. Ben özellikle Monk hastası bir adam olmama rağmen Crusader’ı bırakamadım, uzun bir süre bağımlı kaldım bu sınıfa.
Oyundan tek yakındığım hala “Online olma zorunluluğunun” olması ve hikayenin çok sert olmaması. Ben Diablo aksiyonundan sonra hikayeyi daha ağır ve sert bekliyordum, fakat bana fazla duygu yüklü geldi. Ama olsun; bu kesinlikle oyuna gölge düşürmüyor. Bir yeni nesil oyunu olmayabilir, ama Reaper of Souls, bizlere yeniden çıkmış bir efsaneyi yeniden getiriyor ve Diablo hayranı olun olmayın, almanız için çok büyük teklifler sunuyor.
Sadece Legendary item toplama olayı bile oyunu oynamanız için yeterli bir sebep. Düşünmenize gerek yok arkadaşlar, özellikle bu dönemde Diablo 3: Reaper of Souls (Diablo 3 değil) gibi bir eser, size ilaç gibi gelecektir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

5 Eylül 2014 Cuma

Diablo 3: Reaper of Souls İnceleme

Diablo 3: Reaper of Souls İnceleme

Uzun bir süre önce bir efsanenin doğuşu için nefeslerimizi tutmuştuk. Diablo ismini tekrar damarlarımızda hissedebilmek, amansız maceralara atılıp zindan zindan dolaşmak için beklemiştik. Diablo 3’ün duyurulduğu an tüm dünyanın ayaklanmasına tanık olduk ve Tristam’ı kurtaracağımız günü sabırsızlıkla beklemeye başladık.
Peki ya sonra ne oldu? Olan şey aslında basitti. Bir efsane yeniden doğdu, evet. Fakat sorun şu ki bu yeniden doğuş yeterli olmadı. Diablo oyuncuları daha fazlasını istedi, yetmedi. Oyun içerisinde yaşanan dengesizliklerden, gerçek para kullanabildiğimiz açık artırma evine kadar (Blizzard’ın yaptığı en saçma şey olarak görüyorum bunu) birçok saçma şey karşıladı bizleri. Peki ya oynamadık mı? Tabii ki de oynadık. Çünkü bir Diablo’ydu bu.
Ne olabilirdi? Blizzard, nasıl olsa oyuncular bu oyunu Diablo olduğu için oynuyorlar diyerek hiçbir şey yapma gereği duymaz, oyunu böyle bırakırdı. Sadece güncellemeler getirip, aynı oyun üzerinde dönüp dururdu. Fakat benim gördüğüm Blizzard bu sefer işi ciddiye aldı ve “Shit just got serious!” modunda bizlere bir efsanenin ‘yeniden’ yeniden doğuşuna çağırdı.
Reaper of Souls, şu zamanda Diablo’nun başına gelmiş en güzel şey olabilir. İnanın ki öyle.
“Kimse ölümü durduramaz! – Malthael”
Westmarch’ın karanlık sokaklarında başlıyor maceramız. Gittiğimiz yollar karanlık olduğu gibi, amacımız da öyle. Ölümün pençesinden kurtulmak değil de, o pençeyi ona yedirmek için yola çıkıyoruz. Tam her şeyi kurtarıp bazı şeyleri yoluna koymuşken Matlhael, Great Conflict’i sonsuza dek sonlandırmak için ortaya çıkıyor.
Tyrael, Malthael’i durdurmayı başaramayınca, iş yine Nephalem’e, yani bize kalıyor.
Biz ne yapıyoruz? Memnuniyetle deyip kendimizi Westmarch sokaklarına atıyoruz.
Hikayenin devamını Act 5 olarak yaşıyoruz. Tamamen karanlık bir dünyada buluyoruz kendimizi. Ölümün geldiği yerde aydınlık olmasını beklemeden, yeni dizayn edilmiş yaratıklara karşı savaşıyoruz nefes almadan. Özellikle Blizzard’ın bu çabasını gönülden tebrik etmek istiyorum. Oyun içerisinde yeni yaratık ve boss dizaynları özellikle en çok hoşuma giden etmenlerden. Sadece bunlar da değil; oyun içerisindeki atmosfer ve çevre etmenleri de bir hayli ilgi çekici. En küçük detay üzerinde bile ne kadar çok durulduğu çok rahat anlaşılabiliyor. Cesetlerin belirli yerlerde, atmosfere uygun şekilde bulunmasından tutun, sokak ortasında yaşanan bir olaydan kaçışan insanlara kadar her şey atmosfere uygun olarak sağlanmış. Yani saçma sapan alakası bir yerde yatan bir ceset görmüyorsunuz. Özellikle aradaki mantığın oturtulmaya çalıştığını düşünüyorum. Tüm bunlar insanı tamamen karanlığın için alıyor ve amacınıza ulaşana kadar oyundan çıkmak istemiyorsunuz.
Elbette oyunun sizi içerisinde tutması için bir hikayeden, bir dizayn ve grafiklerden daha fazlasını vermesi gerekiyor. Diablo 3’teki yegane dengesizlikler Reaper of Souls’ta pekala düzeltilmiş.  Canavarlar/şampiyonlar arasındaki dengesizlik, item düşme dengesizlikleri ve dahası. Peki bu konuda neler yapılmış dersiniz?

Blizzard çok harika bir strateji girmiş bu konuya; oyuna gir, başla, zindanlara gir, ödülünü al, çık, oyuna gir… şeklinde devam eden bir strateji. Ödül kısmı burada çok önemli, çünkü artık “Ulen yeter biraz item düşeydi ya!” bağırışlarına girmeyeceksiniz. Açık artırma evinin de kapanmasıyla, oyun içerisinde drop oranı bir hayli artırılmış. Canınızı dişinize takarak savaştığınız dev boss’u yendiğinizde neredeyse illa ki bir Legendary düşüyor. Rare itemler zaten dolu ve inanın o Rare itemların bazılarından o kadar mükemmel özellikler var ki…
“Ödüllendirme” psikolojini oyunculara aktarmak istemiş bana göre burada Blizzard, ve dahice. Bu tamamen oyuncuyu oyuna bağlayan bir olay ve dengesi tam oturtulmuş. En beklemediğiniz yerden bile çok ilginç bir Legendary item düşebiliyor ve mutluluktan 28 köşe olabiliyorsunuz.
Şimdi “Yine Diablo yine Diablo. Oynayacağız, yine bitecek.” diyeceksiniz, ben kesinlikle öyle düşünmüyorum. Oyun içerisine yedirilen yan görevler bir hayli fazla ve hiç beklemediğiniz bir yerden çıkabiliyor, tadından da yenmiyor. Bu eventleri yapmak istediğiniz için tüm haritayı açmaya çalışıyorsunuz ve bunu yaparken oyun zaten uzuyor da uzuyor, endişelenmeyin; Reaper of Souls uzun atımlık bir mermi olmuş.
Peki tek atımlık bir mermimiz mi var? Oh, hayır!
“Kılıçlar elimizde, kalkanlar belimizde, biz gideriz maceraya hey maceraya!”
Şu yeni gelen Adventure Modu, aman Tanrım demek istiyorum sayın seyirciler. Crusader sınıfından sonra Diablo’nun başına gelen en güzel şey bu olsa gerek. Oyunu bitirdiğiniz zaman girebileceğiniz bu Adventure Modu’nun içerisinde neler yok ki?
Tüm 5 Act içerisinde sizlere farklı waypoint’ler aracılığıyla yaşayacak bir sürü macera unsuru sunan bu mod, kesinlikle Diablo oyuncuları için biçilmiş kaftan. Rastgele gerçekleşen yan görevlerden tutun, arkadaşlarınız beraber kapışacağınız yaratık çeşitliliğine ve “fazlalığına” kadar bir sürü şey var bu modun içerisinde. En güzeli ise, düşen item’ların haddi hesabı yok arkadaş.
Farklı farklı zindanlarda yaşadığınız farklı farklı maceralar Diablo’nun en güzeli ögesi olmuş. Blizzard’ı bu düşünceli ve zeki davranışı için bir kez daha tebrik etmek istiyorum. Reaper of Souls, sırf bu mod için bile alınabilir.
Bir de bu modu Crusader ile oynayın. Bence oynayın…
Bir Paladin mi, yoksa bir tank mı diye mi soruyorsunuz? Size şu kadarını söyleyeyim, ikisi de. Crusader, Diablo 2’deki Paladin efsanesini bizlere yeniden yaşatıyor. Koskoca bir kalkan ile One-Hand silahınızı alıp, ister hayvan gibi hasar veriyor, ister savunma modu takılabiliyorsunuz.
Sadece kılıcınızla değil, kalkanınızla da yaptığınız yetenekler ile Crusader çok tatlı bir sınıf olmuş çıkmış Reaper of Souls’da. Tüm bunların yanında at üzerinde adamlara ani saldırı, gökyüzüne zıplayıp yere iniş ve üzerine aldığı ekstra bufflar ile de yapabileceğiniz birçok şey mevcut.
Paladin özelliklerini de barındıran Crusader, tamamen ışığın ve adaletin kahramanı olarak karşımıza çıkıyor. Ben özellikle Monk hastası bir adam olmama rağmen Crusader’ı bırakamadım, uzun bir süre bağımlı kaldım bu sınıfa.
Oyundan tek yakındığım hala “Online olma zorunluluğunun” olması ve hikayenin çok sert olmaması. Ben Diablo aksiyonundan sonra hikayeyi daha ağır ve sert bekliyordum, fakat bana fazla duygu yüklü geldi. Ama olsun; bu kesinlikle oyuna gölge düşürmüyor. Bir yeni nesil oyunu olmayabilir, ama Reaper of Souls, bizlere yeniden çıkmış bir efsaneyi yeniden getiriyor ve Diablo hayranı olun olmayın, almanız için çok büyük teklifler sunuyor.
Sadece Legendary item toplama olayı bile oyunu oynamanız için yeterli bir sebep. Düşünmenize gerek yok arkadaşlar, özellikle bu dönemde Diablo 3: Reaper of Souls (Diablo 3 değil) gibi bir eser, size ilaç gibi gelecektir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder