6 Eylül 2014 Cumartesi

State of Decay İnceleme

State of Decay İnceleme

Zombi+Açık Dünya+Gerçekçilik
Undead Labs tarafından geliştirilen State of Decay, zorlu birkaç aşamanın ardından çıkış yapmayı başardı. Henüz sadece Xbox 360 platformuna gelen oyun, ileri bir tarihte PC için de çıkabilir. 
State of Decay’i yargılamadan önce kendisinin diğer oyunlara nazaran düşük bütçeli bir XBLA oyunu olduğunu söylemek gerek. Uygun bir fiyata satın alabileceğiniz State of Decay, bizlere zombili bir açık dünya atmosferi sunuyor. Üstelik bu havayı ince detaylarla süslemeyi de ihmal etmiyor.
Oyunu açtığınız anda kendinizi bir zombi istilasının ortasında bulacaksınız. Henüz, “Ne oluyor la burada?” derken, oyun sizi hafiften kontrollere alıştırmaya başlıyor. Etraftaki konuşmalardan anladığımız kadarıyla zombilerin henüz yeni türediğini görebiliyoruz. İnsanlar zombi kavramına çok aşina değil. Tabii kısa bir süre içinde sizin sayenizde alışacaklar.
State of Decay’de amacımız oldukça açık; hayatta kalmak için olabildiğince insan bularak bir grup kurmak ve yaşam alanımızı güçlendirmek. İlk etapta bir kişi olarak başladığımız bu hayatta kalma mücadelesinde sayımız zamanla gittikçe kalabalıklaşacak. Açık dünya yapısındaki bu oyunda, haritada göreceğiniz diğer hayatta kalan insanlara yardım ederek onları kendi safınıza katabilecek, onların isteklerini yerine getirerek, iyi bir ilişki kurabilirseniz o karakterleri kontrol etme şansına da sahip olabileceksiniz. 
Gruba kattığınız tüm karakterlerin, kurduğunuz gruba ne kadar değer verdiğini görebilirsiniz. Bu değere göre onlarla etkileşiminiz de farklılaşıyor. Eğer gruptaki insanların adının altında “FRIENDS” kelimesini görürseniz o insanı seçerek yola bir süre onunla devam edebilirsiniz. Aslında bunu yapmanız bir noktada şart. Çünkü gireceğiniz bir mücadelenin ardından yaralanır veya yorulursanız belli bir süre dinlenmeniz gerekiyor. Aksi takdirde gireceğiniz en basit zombi mücadelesinde bile ağır hasar alabiliyorsunuz. İşte tam bu zamanında başka bir karakteri seçerek yorulan karakterinizi dinlendirebilirsiniz. Eğer inat edip aynı karakterle yola devam ederseniz sonu ölüme varan bir yolculuğun içerisinde kendinizi bulabilirsiniz. Evet, State of Decay’de karakteriniz ölebiliyor. 
The Walking Dead’in Üvey Kardeşi
State of Decay, oynanıştaki ince ayrıntılarıyla kendini öne çıkarıyor. Tabii ki bir GTA olmasa da geniş sayabileceğimiz haritasında istediğiniz gibi gezebiliyorsunuz. Yüksek noktalara çıkarak etrafı gözetleyebiliyor ve önemli noktaları belirleyebiliyorsunuz. Aşağı yukarı gördüğünüz her yere girerek burada arta kalan eşyaları toplayabiliyorsunuz. Yapımcı firma bu noktada eşya ararken çıkardığınız sesi bile düşünmüş. İster yavaş bir şekilde ama az ses çıkararak eşya arayabilir. İsterseniz de hızlı ama gürültülü bir şekilde etrafı karıştırabilirsiniz. Fakat çıkardığınız sesi duyabilen zombilerin etrafınızı saracağını unutmayın. Etrafı araştırmak için katedeceğiniz yolu ister yayan ister arabayla gidebilirsiniz. Oyunda göreceğiniz her arabayı kullanabiliyorsunuz. (Herhalde zombi istilasının ilk zamanları olması sebebiyle arabaların hepsinde benzin var.) Araba kullanırken aracınızın üzerine atlayan zombiler de bulunuyor. Ancak bunları dur-kalk yaparak veya etrafa sürtünerek atlatabiliyorsunuz. Hatta araba kapınıza yapışan zombileri kapıyı açarak düşürmeniz bile mümkün.
Yaya olarak ilerlediğiniz zamanlardaysa zombilerle savaşmanız için kullanabileceğiniz yakın dövüş ve ateşli silahlarınız var. Yakın dövüş silahları golf sopası, tava gibi eften püften silahlar kadar ağır çekiç, kılıç, mızrak gibi etkili silahlara da ev sahipliği yapıyor. Ateşli silahlarsa tam bu tarz bir ortamdan görmeyi beklediğiniz şekilde pompalı tüfek, uzun menzilii tüfek, pistol ve magnum gibi çeşitleri bünyesinde barındırıyor. Siz envanterinize alacağınız bu silahlar arasından yakın dövüş ve ateşli silah olmak üzere birer tane silah seçiyorsunuz. Ve duruma uygun olarak istediğiniz silahı bir daha envantere uğramanıza gerek kalmadan kullanabiliyorsunuz. Eğer zombi yakındaysa X tuşuna basarak yakın dövüş silahınızla kafasını patlatabilir. Eğer uzak mesafedeyse LT ve RT tuşlarını kullanarak tüfeğinizle zombiyi indirebilirsiniz. 
Oyunda çatışma dinamiği genel olarak iyi. Zombileri itme, zombiden kaçma, veya dengesi bozulan zombinin tek hamlede işini bitirme gibi opsiyonlarınız bulunuyor. Hatta isterseniz gizli gizli ilerleyerek de zombileri indirebilirsiniz. Seçim size kalmış. Fakat haritada göreceğiniz “Zombi Sürü”lerine dikkat. Kendileri oldukça kalabalık ve bazen bir görev esnasında oradan geçerken size denk gelip, tüm planlarınız alt üst edebiliyorlar. Böyle bir durumda yapılabilecek tek şey bir arabaya doğru kaçmak. “Ben koşarak da kaçarım, bana bi’şey olmaz!” derseniz yanılırsınız; çünkü oyunda hem bir can barınız hem de bir stamina (dayanıklılık) barınız var. Belli bir süre zombilere sopa sallar veya koşma halinde olursanız stamina dibe vuruyor. Bu durumda ya dayanıklılığınızı arttırıcı besinler almanız ya da bir süre durmanız gerekiyor. Besin demişken oyundaki envanterinizde sadece silah taşımadığınızı da ekleyeyim. İlaç, yiyecek, molotof kokteyli ya da çalar saat gibi zombilerin dikkatini dağıtıcı eşyalar da taşıyabiliyorsunuz.
Bireysel olarak girebileceğimiz aksiyonlar kabaca bunlar. Fakat unutmayalım ki şartlar zor ve amaç grup olarak bir arada kalabilmek. Oyunda grubunuzun yaşadığı yere belli iyileştirmeler yapabiliyorsunuz. Yatacak yer ve revir tarzı ufak tefek eklemelerle kendinizi rahatlatabiliyorsunuz. Üstelik yaptığınız bu tesisleri geliştirme ihtimaliniz de bulunuyor. Tabii bu evde bir arada yaşadığınız insanların akıl sağlığını korumak da önemli. Olur da grupta arıza çıkarmaya başlayan biri olursa onla ufak bir yolculuğa çıkarak nasihat verebilir veya bu evden defolup gitmesini söyleyebilirsiniz.
Grupla ilgili hatırlamanız gereken bir şey de sizin yönetmediğiniz karakterlerin de sağa sola gidebildiği. Siz bir şeylerle meşgulken diğer karakterler de kendilerince bazı ihtiyaçların peşinde koşabiliyorlar. Fakat işler her zaman istenildiği gibi gitmeyebiliyor ve bir zombi sürüsünün arasında mahsur kalabiliyorlar. Böyle durumlarda koşar vaziyet gidin arkadaşlarınızı kurtarın. Unutmayın her arkadaş daha çok ekipman ve daha sıkı bir takım çalışması sağlıyor. 
Kendi evinizi geliştirebildiğiniz gibi kendinize belli üsler de kurabiliyorsunuz. Bu üsler de ekipman alışverişi yapabiliyorsunuz. Hatta isterseniz üs kurmak yerine evinizi de taşıyabilirsiniz.

Çürümüş Et Kokusu
State of Decay’le ilgili anlattığım bu özelliklerin hepsi atmosferi güçlendiren öğeler. Zaten oyunun en iddialı kısmı yarattığı atmosfer. Eğer zombi temalı oyunlardan hoşlanıyorsanız State of Decay sizi anında çekecektir. Bir grup kurmak, envanter sistemi, gerçekçi dinamikler ve her yeri araştırabilmek sizi tam bir “hayatta kalan” kişi havasına sokuyor. Üstelik bunlarla beraber oyundaki görevler de atmosferi güçlendiriyor. Genelde çok kompleks görevlere girmiyorsunuz, hatta belli bir süre sonra görevler birbirini tekrar etmeye başlıyor. Fakat arkadaşınız kurtarmak, zombi baskınına son vermek, eşya alışverişi için ıssız yerlerde buluşmak, size katılmak için insanları ikna etmek gibi ortama uygun görevler sizi havaya sokuyor. Oyun boyunca her zaman yapabileceğiniz birden fazla görev oluyor. Oyun sizi, “Bu yan görev, bu da ana görev hadi kolay gelsin.” diyerek bir ayrıma sürüklemiyor. Yapılması gereken görevleri gösteriyor ve seçimi size bırakıyor. İster senaryo tetikleyici bir göreve git, ister arkadaşını kurtar, ister bir istilaya son ver, istersen de kayıp birini bulmaya çalış. Ne yapacağın tamamen sana kalmış, fakat yapmadığınız bazı görevlerin de sonuçları olduğunu hatırlatayım. 
Aslında bu görev sisteminin bolluğu ilk etapta kulağa hoş gelebiliyor, fakat belli bir süre sonra aynı görevlerin farklı kişilerle tekrar tekrar karşınıza çıkması sizi bayabiliyor. Üstelik büyük, küçük tüm görevler sunum olarak aynı tatta. (Yani kısacası olayımız zombi öldürmek.) İlk olarak güzel bulduğum bu görevler, insanın ilerleyen kısımlar için beklentisini arttırıyor, fakat görevler aynı hizada kalmaya devam edince sizde de ister istemez bir düşüş oluyor..
Hazırsanız Başlıyorum
Ne kadar aralara eleştiri serpiştirsem de şu ana kadar bahsettiğim detaylar sanırım oyunun oldukça güzel olduğu izlenimini uyandırmıştır. Aslında doğru da bir izlenim uyandırıyor, State of Decay oldukça güzel bir oyun. Fakat tek bir konuda çuvallıyor. Ve bu konu da hiç yabana atılacak cinsten bir konu değil: Grafikler.
State of Decay’i eleştirme sebebim kötü grafikleri değil. (Sonuçta XBLA oyunu olarak bekleneni verebildiğini söyleyebiliriz.) Hatta duvarların veya insanların içinde geçebilmenize izin veren bug’lar bile eleştirimin hedefi değil. Benim bu oyunla ilgili en çok içerlediğim nokta kötü optimizasyonu. Eğer State of Decay, her platforma çıkış yapmış bir oyun olsaydı, oyunun Xbox 360’ta kötü bir performans göstermesine, “Başarısız bir port.” yakıştırmasını yapar geçerdim. Fakat Xbox 360’a özel bir oyunda bu kadar kötü bir optimizasyon oyunun kalitesine gölge düşürüyor. Hem de büyük bir gölge.
Optimizasyonla ilgili sıkıntılar FPS düşüşlerinin çok sık yaşanmasına sebep oluyor. Özellikle araba sürdüğünüz her an FPS düşüşlerine maruz kalıyorsunuz. Hatta bir noktada o kadar sıkılabilirsiniz ki “Nerede lan bu options, oyunun ayarlarını Low’a çekicem!” sözlerini sarfederken kendinizi bulabilirsiniz. (Tabii ki öyle bir ayar durumu söz konusu değil.)
Bunun dışında Draw Distance (Uzak mesafe çizimi) da oldukça sıkıntılı. Araba kullanmayı geçtim, yürüdüğünüz zaman da bile ilerideki kısımların yeni yeni ekrana geldiğini görebiliyorsunuz. 
Teknik anlamda görsellik kısmındaki sorunlar haricinde oyundaki seslendirmelerin de yetersiz olduğunu söylemek gerek. Kulağınızı tırmalamıyor fakat, kaliteli olmadıkları da bir gerçek. Müziklerse varla yok arası bir durumda. Ara sıra kulağınıza çalınan güzel tınıları duyacaksınız fakat genellikle müzikten yoksun durumdasınız.
Hayatta Kalmak için Görmezden Gelmek Gerek
DayZ ile oyun camiasında başlayan bu “açık dünya bir ortamda hayatta kalma yapısı”, maalesef War Z gibi başarısız örneklere de gebe olmuştu. Fakat State of Decay diğer oyunların aksine, bu konsepti ‘tek kişilik hikaye’ sevenler için de iyi bir şekilde sunmayı başardı. Özellikle gerçekçilik ve ince detaylarda kendini öne çıkaran State of Decay, multiplayer’ı olmamasına rağmen bu tarz oyunların da güzel olabileceğinin bir ispatı gibi. 
Eğer grafikle ilgili sıkıntılarını görmezden gelebilirseniz State of Decay aradığınız zombi avlamaca oyunu olabilir. Özellikle The Walking Dead adına çıkan Survival Instinct faciasından sonra kendisi The Walking Dead’in oyun camiasındaki temsilcisi gibi gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

6 Eylül 2014 Cumartesi

State of Decay İnceleme

State of Decay İnceleme

Zombi+Açık Dünya+Gerçekçilik
Undead Labs tarafından geliştirilen State of Decay, zorlu birkaç aşamanın ardından çıkış yapmayı başardı. Henüz sadece Xbox 360 platformuna gelen oyun, ileri bir tarihte PC için de çıkabilir. 
State of Decay’i yargılamadan önce kendisinin diğer oyunlara nazaran düşük bütçeli bir XBLA oyunu olduğunu söylemek gerek. Uygun bir fiyata satın alabileceğiniz State of Decay, bizlere zombili bir açık dünya atmosferi sunuyor. Üstelik bu havayı ince detaylarla süslemeyi de ihmal etmiyor.
Oyunu açtığınız anda kendinizi bir zombi istilasının ortasında bulacaksınız. Henüz, “Ne oluyor la burada?” derken, oyun sizi hafiften kontrollere alıştırmaya başlıyor. Etraftaki konuşmalardan anladığımız kadarıyla zombilerin henüz yeni türediğini görebiliyoruz. İnsanlar zombi kavramına çok aşina değil. Tabii kısa bir süre içinde sizin sayenizde alışacaklar.
State of Decay’de amacımız oldukça açık; hayatta kalmak için olabildiğince insan bularak bir grup kurmak ve yaşam alanımızı güçlendirmek. İlk etapta bir kişi olarak başladığımız bu hayatta kalma mücadelesinde sayımız zamanla gittikçe kalabalıklaşacak. Açık dünya yapısındaki bu oyunda, haritada göreceğiniz diğer hayatta kalan insanlara yardım ederek onları kendi safınıza katabilecek, onların isteklerini yerine getirerek, iyi bir ilişki kurabilirseniz o karakterleri kontrol etme şansına da sahip olabileceksiniz. 
Gruba kattığınız tüm karakterlerin, kurduğunuz gruba ne kadar değer verdiğini görebilirsiniz. Bu değere göre onlarla etkileşiminiz de farklılaşıyor. Eğer gruptaki insanların adının altında “FRIENDS” kelimesini görürseniz o insanı seçerek yola bir süre onunla devam edebilirsiniz. Aslında bunu yapmanız bir noktada şart. Çünkü gireceğiniz bir mücadelenin ardından yaralanır veya yorulursanız belli bir süre dinlenmeniz gerekiyor. Aksi takdirde gireceğiniz en basit zombi mücadelesinde bile ağır hasar alabiliyorsunuz. İşte tam bu zamanında başka bir karakteri seçerek yorulan karakterinizi dinlendirebilirsiniz. Eğer inat edip aynı karakterle yola devam ederseniz sonu ölüme varan bir yolculuğun içerisinde kendinizi bulabilirsiniz. Evet, State of Decay’de karakteriniz ölebiliyor. 
The Walking Dead’in Üvey Kardeşi
State of Decay, oynanıştaki ince ayrıntılarıyla kendini öne çıkarıyor. Tabii ki bir GTA olmasa da geniş sayabileceğimiz haritasında istediğiniz gibi gezebiliyorsunuz. Yüksek noktalara çıkarak etrafı gözetleyebiliyor ve önemli noktaları belirleyebiliyorsunuz. Aşağı yukarı gördüğünüz her yere girerek burada arta kalan eşyaları toplayabiliyorsunuz. Yapımcı firma bu noktada eşya ararken çıkardığınız sesi bile düşünmüş. İster yavaş bir şekilde ama az ses çıkararak eşya arayabilir. İsterseniz de hızlı ama gürültülü bir şekilde etrafı karıştırabilirsiniz. Fakat çıkardığınız sesi duyabilen zombilerin etrafınızı saracağını unutmayın. Etrafı araştırmak için katedeceğiniz yolu ister yayan ister arabayla gidebilirsiniz. Oyunda göreceğiniz her arabayı kullanabiliyorsunuz. (Herhalde zombi istilasının ilk zamanları olması sebebiyle arabaların hepsinde benzin var.) Araba kullanırken aracınızın üzerine atlayan zombiler de bulunuyor. Ancak bunları dur-kalk yaparak veya etrafa sürtünerek atlatabiliyorsunuz. Hatta araba kapınıza yapışan zombileri kapıyı açarak düşürmeniz bile mümkün.
Yaya olarak ilerlediğiniz zamanlardaysa zombilerle savaşmanız için kullanabileceğiniz yakın dövüş ve ateşli silahlarınız var. Yakın dövüş silahları golf sopası, tava gibi eften püften silahlar kadar ağır çekiç, kılıç, mızrak gibi etkili silahlara da ev sahipliği yapıyor. Ateşli silahlarsa tam bu tarz bir ortamdan görmeyi beklediğiniz şekilde pompalı tüfek, uzun menzilii tüfek, pistol ve magnum gibi çeşitleri bünyesinde barındırıyor. Siz envanterinize alacağınız bu silahlar arasından yakın dövüş ve ateşli silah olmak üzere birer tane silah seçiyorsunuz. Ve duruma uygun olarak istediğiniz silahı bir daha envantere uğramanıza gerek kalmadan kullanabiliyorsunuz. Eğer zombi yakındaysa X tuşuna basarak yakın dövüş silahınızla kafasını patlatabilir. Eğer uzak mesafedeyse LT ve RT tuşlarını kullanarak tüfeğinizle zombiyi indirebilirsiniz. 
Oyunda çatışma dinamiği genel olarak iyi. Zombileri itme, zombiden kaçma, veya dengesi bozulan zombinin tek hamlede işini bitirme gibi opsiyonlarınız bulunuyor. Hatta isterseniz gizli gizli ilerleyerek de zombileri indirebilirsiniz. Seçim size kalmış. Fakat haritada göreceğiniz “Zombi Sürü”lerine dikkat. Kendileri oldukça kalabalık ve bazen bir görev esnasında oradan geçerken size denk gelip, tüm planlarınız alt üst edebiliyorlar. Böyle bir durumda yapılabilecek tek şey bir arabaya doğru kaçmak. “Ben koşarak da kaçarım, bana bi’şey olmaz!” derseniz yanılırsınız; çünkü oyunda hem bir can barınız hem de bir stamina (dayanıklılık) barınız var. Belli bir süre zombilere sopa sallar veya koşma halinde olursanız stamina dibe vuruyor. Bu durumda ya dayanıklılığınızı arttırıcı besinler almanız ya da bir süre durmanız gerekiyor. Besin demişken oyundaki envanterinizde sadece silah taşımadığınızı da ekleyeyim. İlaç, yiyecek, molotof kokteyli ya da çalar saat gibi zombilerin dikkatini dağıtıcı eşyalar da taşıyabiliyorsunuz.
Bireysel olarak girebileceğimiz aksiyonlar kabaca bunlar. Fakat unutmayalım ki şartlar zor ve amaç grup olarak bir arada kalabilmek. Oyunda grubunuzun yaşadığı yere belli iyileştirmeler yapabiliyorsunuz. Yatacak yer ve revir tarzı ufak tefek eklemelerle kendinizi rahatlatabiliyorsunuz. Üstelik yaptığınız bu tesisleri geliştirme ihtimaliniz de bulunuyor. Tabii bu evde bir arada yaşadığınız insanların akıl sağlığını korumak da önemli. Olur da grupta arıza çıkarmaya başlayan biri olursa onla ufak bir yolculuğa çıkarak nasihat verebilir veya bu evden defolup gitmesini söyleyebilirsiniz.
Grupla ilgili hatırlamanız gereken bir şey de sizin yönetmediğiniz karakterlerin de sağa sola gidebildiği. Siz bir şeylerle meşgulken diğer karakterler de kendilerince bazı ihtiyaçların peşinde koşabiliyorlar. Fakat işler her zaman istenildiği gibi gitmeyebiliyor ve bir zombi sürüsünün arasında mahsur kalabiliyorlar. Böyle durumlarda koşar vaziyet gidin arkadaşlarınızı kurtarın. Unutmayın her arkadaş daha çok ekipman ve daha sıkı bir takım çalışması sağlıyor. 
Kendi evinizi geliştirebildiğiniz gibi kendinize belli üsler de kurabiliyorsunuz. Bu üsler de ekipman alışverişi yapabiliyorsunuz. Hatta isterseniz üs kurmak yerine evinizi de taşıyabilirsiniz.

Çürümüş Et Kokusu
State of Decay’le ilgili anlattığım bu özelliklerin hepsi atmosferi güçlendiren öğeler. Zaten oyunun en iddialı kısmı yarattığı atmosfer. Eğer zombi temalı oyunlardan hoşlanıyorsanız State of Decay sizi anında çekecektir. Bir grup kurmak, envanter sistemi, gerçekçi dinamikler ve her yeri araştırabilmek sizi tam bir “hayatta kalan” kişi havasına sokuyor. Üstelik bunlarla beraber oyundaki görevler de atmosferi güçlendiriyor. Genelde çok kompleks görevlere girmiyorsunuz, hatta belli bir süre sonra görevler birbirini tekrar etmeye başlıyor. Fakat arkadaşınız kurtarmak, zombi baskınına son vermek, eşya alışverişi için ıssız yerlerde buluşmak, size katılmak için insanları ikna etmek gibi ortama uygun görevler sizi havaya sokuyor. Oyun boyunca her zaman yapabileceğiniz birden fazla görev oluyor. Oyun sizi, “Bu yan görev, bu da ana görev hadi kolay gelsin.” diyerek bir ayrıma sürüklemiyor. Yapılması gereken görevleri gösteriyor ve seçimi size bırakıyor. İster senaryo tetikleyici bir göreve git, ister arkadaşını kurtar, ister bir istilaya son ver, istersen de kayıp birini bulmaya çalış. Ne yapacağın tamamen sana kalmış, fakat yapmadığınız bazı görevlerin de sonuçları olduğunu hatırlatayım. 
Aslında bu görev sisteminin bolluğu ilk etapta kulağa hoş gelebiliyor, fakat belli bir süre sonra aynı görevlerin farklı kişilerle tekrar tekrar karşınıza çıkması sizi bayabiliyor. Üstelik büyük, küçük tüm görevler sunum olarak aynı tatta. (Yani kısacası olayımız zombi öldürmek.) İlk olarak güzel bulduğum bu görevler, insanın ilerleyen kısımlar için beklentisini arttırıyor, fakat görevler aynı hizada kalmaya devam edince sizde de ister istemez bir düşüş oluyor..
Hazırsanız Başlıyorum
Ne kadar aralara eleştiri serpiştirsem de şu ana kadar bahsettiğim detaylar sanırım oyunun oldukça güzel olduğu izlenimini uyandırmıştır. Aslında doğru da bir izlenim uyandırıyor, State of Decay oldukça güzel bir oyun. Fakat tek bir konuda çuvallıyor. Ve bu konu da hiç yabana atılacak cinsten bir konu değil: Grafikler.
State of Decay’i eleştirme sebebim kötü grafikleri değil. (Sonuçta XBLA oyunu olarak bekleneni verebildiğini söyleyebiliriz.) Hatta duvarların veya insanların içinde geçebilmenize izin veren bug’lar bile eleştirimin hedefi değil. Benim bu oyunla ilgili en çok içerlediğim nokta kötü optimizasyonu. Eğer State of Decay, her platforma çıkış yapmış bir oyun olsaydı, oyunun Xbox 360’ta kötü bir performans göstermesine, “Başarısız bir port.” yakıştırmasını yapar geçerdim. Fakat Xbox 360’a özel bir oyunda bu kadar kötü bir optimizasyon oyunun kalitesine gölge düşürüyor. Hem de büyük bir gölge.
Optimizasyonla ilgili sıkıntılar FPS düşüşlerinin çok sık yaşanmasına sebep oluyor. Özellikle araba sürdüğünüz her an FPS düşüşlerine maruz kalıyorsunuz. Hatta bir noktada o kadar sıkılabilirsiniz ki “Nerede lan bu options, oyunun ayarlarını Low’a çekicem!” sözlerini sarfederken kendinizi bulabilirsiniz. (Tabii ki öyle bir ayar durumu söz konusu değil.)
Bunun dışında Draw Distance (Uzak mesafe çizimi) da oldukça sıkıntılı. Araba kullanmayı geçtim, yürüdüğünüz zaman da bile ilerideki kısımların yeni yeni ekrana geldiğini görebiliyorsunuz. 
Teknik anlamda görsellik kısmındaki sorunlar haricinde oyundaki seslendirmelerin de yetersiz olduğunu söylemek gerek. Kulağınızı tırmalamıyor fakat, kaliteli olmadıkları da bir gerçek. Müziklerse varla yok arası bir durumda. Ara sıra kulağınıza çalınan güzel tınıları duyacaksınız fakat genellikle müzikten yoksun durumdasınız.
Hayatta Kalmak için Görmezden Gelmek Gerek
DayZ ile oyun camiasında başlayan bu “açık dünya bir ortamda hayatta kalma yapısı”, maalesef War Z gibi başarısız örneklere de gebe olmuştu. Fakat State of Decay diğer oyunların aksine, bu konsepti ‘tek kişilik hikaye’ sevenler için de iyi bir şekilde sunmayı başardı. Özellikle gerçekçilik ve ince detaylarda kendini öne çıkaran State of Decay, multiplayer’ı olmamasına rağmen bu tarz oyunların da güzel olabileceğinin bir ispatı gibi. 
Eğer grafikle ilgili sıkıntılarını görmezden gelebilirseniz State of Decay aradığınız zombi avlamaca oyunu olabilir. Özellikle The Walking Dead adına çıkan Survival Instinct faciasından sonra kendisi The Walking Dead’in oyun camiasındaki temsilcisi gibi gelecektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder