Destiny İnceleme
“Dili var, fikri yok.”
Destiny’nin başlangıç hikayesi oldukça ilgi çekici. Dünya’dan farklı gezegenlere adım atılması ve bu gezegenlerde yaşamın başlamasıyla hikaye ilk meyvelerini veriyor. Ardından Traveler isimli minik gezegen boyutundaki varlığın insanlığın karşısına çıkması ve The Darkness’ın Traveler’ı takip etmesiyle tarih, hayatındaki en büyük değişimi yaşıyor. İnsanlık The Darkness yüzünden yok olma noktasına geldiğinde ışığın kaynağı olan Traveler kendisini feda ederek insanlığa savaşmak için umut veriyor. Biz de Traveler’a yeniden hayat vermek için sıradan bir Guardian olarak mücadelemize başlıyor.
Hikaye çok yaratıcı olmasa da güzel bir şekilde başlıyor. Fakat gelecek vaat ettiğini söyleyemeyeceğim. Minik dostunuz Ghost’un oyun içerisinde sizi bilgilendirmeye çalışması, görev öncesindeki dış ses ve ufak tefek ara sahneler yer alsa da hikayeyi pek umursayamıyorsunuz. Görevlerdeki amacınız hikayenin sonrasını öğrenmek değil, daha fazla yaratık kesmek oluyor. Destiny bu konuda içimde biraz burukluk yarattı.
“Seçiminizi yapın”
Hikayeyi aradan çıkarttığımıza göre oyuna başlangıcımızı yapabiliriz. Destiny özünde MMOFPS olan bir oyun. Haliyle ilk olarak bir karakter yaratmanız gerekiyor. İnsan, awoken ve exo ırklarından birini seçip, ardından cinsiyetinizi ve en önemlisi sınıfınızı belirlemelisiniz. Titan, Warlock, Hunter sınıfları özünde birbirlerinin aynısı. İkileme düşeceğiniz tek konu özel yetenek olacaktır. Titan saf güç veya savunma özelliklerinden birini kullanırken, Warlock büyü, Hunter silah veya kılıç yeteneklerinden birini kullanıyor. Ufak tefek birkaç farklılık bulunsa da özünde vermeniz gereken tek seçim noktası kullanmak istediğiniz yeteneği belirlemek olacak.
Tüm bunları belirledikten sonra sıra karakterinizin dış görünüşünü belirlemede. Açıkçası karakter çeşitliliği konusunda Destiny’den beklediğimi alamadım. Betadakinden daha fazlasını beklerken karşıma tıpatıp aynısı çıktı. Yüz ve renk çeşitliliği yeterli seviyede olsa da saçlarda oyun bir hayli kıt. Hepsinin birbirinden abartılı olması da cabası.
Yetenek konusundaysa Destiny şüphelerimi yıkmaya başardı. Önceden oyunun yeterli düzeyde yetenek çeşitliliğine ayrılmayacağından korkuyordum. Bir MMORPG kadar olmasa da Destiny yeterli bir çeşitlilik sunuyor. Her sınıfın iki adet alt sınıfı bulunuyor. Titan’da saldırı ve savunma, Warlock’ta saldırı ve diğer özelliklerini güçlendirme, Hunter’daysa uzak ve yakın menzilli olarak ikiye ayrılıyor. Yetenek ağacında da belirleyebileceğiniz birkaç farklı özellik var. Bombalar, uzun atlama - kısa ama kontrollü atlama, görünmezlik - hız gibi birçok ikili veya üçlüden birini belirlemeniz gerek. Her ne kadar karakterler bambaşka dünyalara ayrılmasa da bir farklılık yaratabildiğinizi hissetmek hoş bir duygu.
Her MMO oyununda olduğu gibi loot da Destiny’de önemli bir yer kaplıyor. Başlarda daha çok görev sonlarında ödül olarak verilen eşyalarla idare etmeniz gerekecek. Fakat seviyeniz arttıkça öldürdüğünüz düşmanlardan daha çok eşya düşmeye başlıyor. Son seviyelerde girdiğiniz görevlerin içinde ortalama beş adet eşya düşürebiliyorsunuz. Diablo veya Borderlands’teki loot çılgınlığı Destiny’de yer almıyor. Zaten oyunda loot çılgınlığı olabilecek kadar eşya da yok.
Biraz da seviye sınırından bahsedelim. Oyunda 20. seviyeye geldiğinizde sınıra ulaşıyorsunuz. Ardından 29. seviyeye kadar çıkmanız da mümkün. Bunu yapmak içinse içerisinde ışık (light) bulunan eşyaları giymeniz gerekli. Bu sayede seviyenizi 29'a kadar çıkarabiliyorsunuz.
Seviye sınırını ilk duyduğumda hayal kırıklığına uğramıştım. Destiny'yi oynadıktan sonraysa bunun sebeninDestiny değil, günümüzde yer edinen seviye mantığı olduğunu fark ettim.. Oyundaki seviye sınırının düşük olmasının sebebi sıkıştırılmış olması. Hem seviye atlamak o kadar kolay değil, hem de aralarında uçurum yok. Örnek olarak 15. seviyedeyken 12. seviyedeki düşmanlar yeri geldiğinde sizi zorlayabiliyor. Geliştiğinizi fark etmenizin yanında düşmanların sizi ara sıra hala zorlayabilmesi, takdir edilmesi gereken bir başarı.
“Al sana bomba.”
Destiny’nin oynanış mantığı Halo’ya oldukça benziyor. Zaten iki yapımı da aynı stüdyo yaptığı için bu durum kaçınılmaz. Destiny ise biraz daha fantastik ve modern bir Halo olmuş. Günümüz oyunlarındaki yakınlaştırma sisteminin olması, daha hızlı bir oynanış sunması ve özel yetenekler kullanabilmek Destiny’yi Halo’dan ayırıyor. İki oyunun birbirine benzer ve farklı yanlarını bir kenara bırakıp Destiny’yi tek ele alalım. Oyunun aksiyonu oldukça tok. Silah ve özel yeteneklerin birleşimiyle oldukça dinamik sahneler ortaya çıkıyor. Bunun üstüne bir de co-op eklenince zevkten dört köşe olmanız mümkün.
Düşmanlar bir FPS oyununa göre oldukça çeşitli. Fakat bir bölgede genellikle tek tip düşmanların çıkması bu çeşitliliği görmenizi engelleyebilir. Bu konuda biraz Bungie suçlu. Hikaye böyle tasarlanmayabilir veya her bölge için daha fazla düşman yapılabilirdi. Yapay zekayı ise oyunun büyük bölümünde oldukça başarılı buldum. Kalkanı kırılan bir düşmanın başka bir düşmanın arkasına saklanması gibi hinlikleri yapmayı iyi biliyorlar. Ancak önünde durmama rağmen birkaç saniye bana ateş etmeden bakan düşmanlar da olmadı değil. Yine de rakip oyunlarla kıyasladığımda Destiny’nin düşman yapay zekasından memnun kaldım.
Gelelim en çok vakit harcayacağınız yere, yani görevlere. Ana görevler hikaye eksikliği haricinde oldukça zevkli geçiyor. Hikaye genelinde gezeceğiniz mekanlar gerçekten takdire şayan. Görev tasarımları genellikle ilerleme,Ghost’u koruma, düşman akınından sağ çıkma, boss kesme gibi alışık olduğumuz tarzda ilerlese de mekanların güzelliği sayesinde tazeliğini korumaya başarıyor. Co-op oynamanın zevki de başka bir artı nokta. Ana görevlerde hikaye harici şikayetçi olacağım tek nokta bazı zamanlar tekrara binmesi.
Strike görevleri de ana görevler haricinde yapabileceğiniz tek kaliteli yan görev seçeneğiniz. Üç kişilik tasarlanmış olan bu görev çeşidi hem uzun süresi hem de sonunda güçlü bir boss’un sizi karşılaması sayesinde kendisini zevkli kılıyor. Zorluk seviyesini arttırarak tekrar oynanabilirliğini de arttırabilirsiniz.
Savaşın yer aldığı kısımlardan önce bir Tower’a gidelim. Dünya’daki son şehirde kurulan Tower, Guardian’ınızın en çok uğrayacağı yerlerden biri. Eşya satın alma, şifrelenmiş eşyaları açma, pasif Bounty görevleri alma, mesajlara bakmak gibi işlerinizi Tower’da yapıyoruz. TPS modunda oynanan Tower, oyuncuların bir araya geldiği nokta olmasıyla MMO oyunlarından alıştığımız güvenli bölgeleri andırıyor. Kötü bir yan olaraksa Tower’da rastgele karşılaştığınız kişilerle konuşamıyorsunuz. Bunu yapmak için karşımızdakini ekibimize (Fireteam) katmakla uğraşmak zorunda kalmasak daha iyi olurdu.
Oyunda toplam dört adet keşfedilebilir harita var: Dünya, Ay, Venüs ve Mars... Hepsini topladığımızda büyüklük olarak sonuç oldukça iyi. En büyük sorunsa haritaların boş olması. Patrol tarzı sürekli tekrar eden basit yan görevleri saymazsak hemen hemen yapılabilecek hiçbir şey yok. Haritadaki topluluğu bir araya getiren Event’ler de var ama Destiny’yi 30 saate yakın oynamama rağmen sadece bir tanesiyle karşılaştım. Alpha ve betada birçok kez içerisinde bulunduğum Event’lerin tam sürümde bu kadar az olması serverlara fazla yüklenilmesinden olsa gerek.
Event’lerin oyunda sorunsuz bir şekilde yer aldığını varsaysak bile Destiny’de ana görevler dışında vaktinizi harcayabileceğiniz aktivitelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Haritayı keşfe çıksanız bile bulabileceklerinizin çok az. Destiny’yi bitirdikten sonra PvP dışında yapabileceğiniz tek şey Strike ve ana görevleri yeniden oynamak. Destiny’yi bir MMO oyunu olarak ele aldığımızda içerik konusunda son derecede zayıf. Seviye sınırına geldiğinizde sizi oyunda tutacak bir şey bulamayabilirsiniz. Bungie oyunun oldukça uzun ömürlü olacağını söylemişti, fakat Destiny bu haliyle devam ederse çok geçmeden birçok oyuncusunu kaybedecektir.
Fakat Destiny uzun ömürlü kalacağının ilk ışığını verdi. Ayın 16’sında ilk Raid görevine kavuşacağız. Raid’ler sadece altı kişilik arkadaş grubuyla yapılacak ve hafta boyunca kaldığınız yerden devam edecek. Hafta bittiğinde Raid de sıfırlanacak. Raid’lerin oyundaki en zor mücadele olacağını da ekleyeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder