Battlefield 4 (İnceleme)
Ne yalan söyleyeyim hiçbir zaman öyle über reflekslere sahip bir oyuncu olamadım. Özellikle konu FPS oyunları ise beni vasat ile orta düzey oyuncuların arasına koyun gitsin. Bazen çok iyi maçlar çıkartan bazen de takım arkadaşlarımı çıldırtan birisiyimdir. Yine de bu FPS’lerden keyif almadığım anlamına gelmiyor. Aksine bayıla bayıla oynarım… Özellikle söz konusu Battlefield olunca.
Serinin dört numaralı üyesi hakkında çok fazla yazıldı, çizildi. Bunların bir kısmı bizzat bendenizin kaleminden geldi. Önce yerin dibine soktum, ardından göklere çıkarttım. Birçoğunuz oyunu sevdi, bazılarınız hiç kendine yakın bulamadı. Kimi, bir süre ortaya çıkan ciddi sunucu problemleri nedeniyle oyundan soğudu kimi de kendini o savaşın içinden çıkarıp gerçek dünyaya bir türlü geçemedi (Evet, iki günde elli seviye atlayan delilerden bahsediyorum).
Tam bu noktada kocaman bir “AMA” demek istiyorum sevgili okur…
Ortaya çıkan sunucu problemleri, başka sorunlar, rakip oyunlar, diğer FPS’ler, PS3, Xbox 360, PC gibi şeyler şu an bizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor.
Tam bu noktada kocaman bir “AMA” demek istiyorum sevgili okur…
Ortaya çıkan sunucu problemleri, başka sorunlar, rakip oyunlar, diğer FPS’ler, PS3, Xbox 360, PC gibi şeyler şu an bizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor.
Konsol? Battlefield? 60FPS?
Bir önceki nesli temel alacak olursak; Battlefield 4, konsol ve PC için piyasaya çıktığında aradaki uçurum ötesi, galaksiler berisi farkı rahatlıkla görebiliyorduk. Bu söylediğim durum birçok oyun için geçerli olsa da unutmamak gerek, DICE daha oyun çıkmadan yeni nesil için hazırlandığını bağıra bağıra söylemişti. BF4 teknolojik olarak tam anlamıyla yeni nesil bir oyundu. Artık duymaktan bile bıktığımız bu “yeni nesil” yakıştırması birçok oyuna yapıldı fakat bana göre bu sözü hak eden tek oyundur Battlefield 4. Özellikle yeni grafik motorunun optimizasyon harikası olmasıyla, BF3’ü yüksek ayarlarda oynayan makinelerde, neredeyse aynı grafik ayarlarıyla çalışıp inanılmaz bir sonuç vermiş olması sebebiyle bu yakıştırmayı uygun görmüştüm. Eh, doğal olarak benden gayet yüksek bir grafik puanı almıştı.
Bir önceki nesli temel alacak olursak; Battlefield 4, konsol ve PC için piyasaya çıktığında aradaki uçurum ötesi, galaksiler berisi farkı rahatlıkla görebiliyorduk. Bu söylediğim durum birçok oyun için geçerli olsa da unutmamak gerek, DICE daha oyun çıkmadan yeni nesil için hazırlandığını bağıra bağıra söylemişti. BF4 teknolojik olarak tam anlamıyla yeni nesil bir oyundu. Artık duymaktan bile bıktığımız bu “yeni nesil” yakıştırması birçok oyuna yapıldı fakat bana göre bu sözü hak eden tek oyundur Battlefield 4. Özellikle yeni grafik motorunun optimizasyon harikası olmasıyla, BF3’ü yüksek ayarlarda oynayan makinelerde, neredeyse aynı grafik ayarlarıyla çalışıp inanılmaz bir sonuç vermiş olması sebebiyle bu yakıştırmayı uygun görmüştüm. Eh, doğal olarak benden gayet yüksek bir grafik puanı almıştı.
Battlefield 4’ün yeni neslin hemen başında piyasada olacağını öğrendiğimizde hepimizin aklında tek bir soru vardı:
-Nasıl görünüyor?
(Cevap kısa ve net) -Harika görünüyor.
Her şey bir kenara, bildiğimiz Battlefield kalitesi PS4’ün gücünü arkasına almış durumda ve 60 FPS ile çalışıyor. Konsolda hele ki BF gibi yüksek gereksinim isteyen bir oyunda bunu görebilmek bile çok önemli.
-Nasıl görünüyor?
(Cevap kısa ve net) -Harika görünüyor.
Her şey bir kenara, bildiğimiz Battlefield kalitesi PS4’ün gücünü arkasına almış durumda ve 60 FPS ile çalışıyor. Konsolda hele ki BF gibi yüksek gereksinim isteyen bir oyunda bunu görebilmek bile çok önemli.
Frostbite 2 ve 3’ün en büyük özelliği ışıklandırmayı tam anlamıyla gerçeğin bir kopyası olarak yapmasıdır. Şöyle açıklayayım. Işığın bir hızı vardır ve bir şeyin aydınlanması için belli bir süre gerekir. Elbette bu olayı bizim gözümüz direk olarak algılamaz ama yine de ışığın bir dağılma süresi vardır. İşte Frostbite tam olarak bunu yapıyor. Oyunda ışık, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi dağılarak ilerliyor. Bunun sonucunda da ekranlarımız inanılmaz gerçekçi savaş sahneleriyle süsleniyor.
Her şey yerli yerinde!
Evet, cidden öyle. Ben BF4’ü kendi bilgisayarımda çıktığı günden beri oynamaktayım. PS4 ile oynarken ilk hissettiğim bu olmuştu. Eğer kontrol cihazım farklı olmasa beni çok güçlü bir bilgisayarda oynadığıma inandırabilirdiniz. Tek yerli yerinde olmasını istemediğim şey senaryo moduydu ama maalesef o da olduğu yerde duruyor. Hiçbir şekilde o konuya girmeyeceğim ama sırf bir önceki incelememde itiraz edenler olduğu için bir kez daha yapay zekâyı test ettim.
Tam önünde duran bendenizi bir türlü göremeyen (yaklaşık bir buçuk dakika) sevgili düşman askeri, aslında herhangi bir zekâya sahip olmadığı bir kez daha kanıtlamış oldu. Yine aynı şekilde; güzel bir hikâyemiz var ve bu hikâye rezalet anlatılıyor. Senaryo modunu sevenleriniz olabilir, hak veririm ama kusura bakmayın, yeni nesil FPS’lerin güdük senaryoları uzun süredir ilgimi çekemiyor. Ne Battlefield ne de Call of Duty senaryoları açısından tatmin edici oyunlar değil. İki oyunun da yapay zekâsı 1998 yılında çıkan Half-Life’ın yarısı kadar bile olamıyor. Oynanış derseniz de cevabım şudur: Ben etkileşimli bir aksiyon filmi izlemek istemiyorum. Ben oyun oynamak istiyorum!
Her şey yerli yerinde!
Evet, cidden öyle. Ben BF4’ü kendi bilgisayarımda çıktığı günden beri oynamaktayım. PS4 ile oynarken ilk hissettiğim bu olmuştu. Eğer kontrol cihazım farklı olmasa beni çok güçlü bir bilgisayarda oynadığıma inandırabilirdiniz. Tek yerli yerinde olmasını istemediğim şey senaryo moduydu ama maalesef o da olduğu yerde duruyor. Hiçbir şekilde o konuya girmeyeceğim ama sırf bir önceki incelememde itiraz edenler olduğu için bir kez daha yapay zekâyı test ettim.
Tam önünde duran bendenizi bir türlü göremeyen (yaklaşık bir buçuk dakika) sevgili düşman askeri, aslında herhangi bir zekâya sahip olmadığı bir kez daha kanıtlamış oldu. Yine aynı şekilde; güzel bir hikâyemiz var ve bu hikâye rezalet anlatılıyor. Senaryo modunu sevenleriniz olabilir, hak veririm ama kusura bakmayın, yeni nesil FPS’lerin güdük senaryoları uzun süredir ilgimi çekemiyor. Ne Battlefield ne de Call of Duty senaryoları açısından tatmin edici oyunlar değil. İki oyunun da yapay zekâsı 1998 yılında çıkan Half-Life’ın yarısı kadar bile olamıyor. Oynanış derseniz de cevabım şudur: Ben etkileşimli bir aksiyon filmi izlemek istemiyorum. Ben oyun oynamak istiyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder