Kendisi Küçük Ama Hayalleri Büyük Among The Sleep
Küçükken dünya bambaşka gelir insana. Yetişkin birisi için günlük hayatın sıradan parçaları olan öğeler, o yaşlarda gizemlidir. Bazen de korkunçtur. Küçükken bazı şeyler çok korkunçtur. İşte Among the Sleep de bu noktadan yola çıkıyor. 2. yaş doğum gününde korkunç bir maceraya atılan bir bebeği canlandırıyoruz. Annemizin pastamızı yedirip hediyemizi açmasının ardından, biz de maceramıza yavaş yavaş başlıyoruz. Üstelik ufak bir sürprizle. Oyuncak ayımız konuşuyor! Seth McFarlane’in TED adlı filmini izleyenlerin tebessüm etmesine sebep olacak bir ses tonuyla oyuncak ayımız bizimle oyun oynamaya başlıyor. Bir bebeği kontrol ederken oluşacak durağanlığı ve sıkıntıyı, konuşabilen bir yol arkadaşı ekleyerek çözüyor Krillbite Studio. Kalın sesi ve üslubu TED’i andıran ayımızla oynadıktan ve ilk korku maceramız olan ufak bir karanlık gardrop turunun ardından annemiz bizi yatırıyor ve asıl yolculuğumuz başlıyor.
Evimiz gece çok korkunç gecenin bir yarısı gürültüyle uyanıyoruz ve kısa süren bir yolculuğun ardından oyuncak ayımızı çamaşır makinesinde boğulmaktan kurtarıyoruz.Ayımız hemen bir şeylerin ters gittiğini fark ediyor ve annemizi bulmamız gerektiğini söylüyor.Onu sırtımıza alıp çıkıyoruz annemizi aramaya ve ilk anı parçasını bulup yer altında garip ve gizemli bir kulübe bulmamızla giriş sekansımız sonlanıyor.Oyunun temel mekaniği de burada anlaşılıyor;bölüm içindeki bulmacaları çözüp annemizle ilgili anı parçalarını ve kulübe deki fantastik kapıya yerleştirmeliyiz.Bunun içinde üç tane birbirinden çok farklı bölümlerde dolaşmamız gerekiyor.
Annemize giden yol bu gizemli kulübeden geçiyor.
Bulmacalar gibi korku öğeleri de çok zayıf. Korkunç atmosfer sağlamak için bir yığın gereksiz ürkütücü gürültü eklenmiş ancak bu sesler korkutmak yerine sadece rahatsızlık veriyor. Buna bir de başarısız korkutma çabasının sebep olduğu hayal kırıklığı ekleniyor. Korkmak için oynadığınız oyunda başarısız çabalarla karşılaşmak oyun zevkini baltalıyor. Korku ortamı oyuncak ayımızla da desteklenmeye çalışıyor. Ortada fol yok yumurta yokken veya dolaştığımız alan gayet sakin, sıradan bir alanken bile “Çok kötü şeyler oluyor hadi artık buradan gidelim” ya da “Dikkatli olmalıyız sessiz olalım” gibi laflar ve birkaç tane çok daha panik dolu cümlelerle bizi korkutmaya çalışsa da boşa panik yapan nevrotik bir karakter olmaktan öteye gidemiyor. Sözde karanlık ortamlarda ona sarılıp rahatlıyoruz ve etrafımızda bir ışık huzmesi oluşuyor, ancak bu koruyucu ve sakinleştirici özelliğini konuşmalarında nadiren görüyoruz. Kaldı ki, bütün bu panik hallerini de birleştirince oldukça tutarsız oluyor.
Ancak oyun hiç korkutamıyor da denemez. Genellikle tehdit olmayan veya en azından var olan tehditlerin tehdit gibi hissettirmediği oyunun sonlarına doğru bataklığa dönüşmüş piknik alanında bir bölüm var ki, hız olarak olmasa da oynanış olarak Outlast’i ve efekt olarak Slenderman’i hatırlatan sahnelerle karşılaşıyorsunuz. Hele ki Halka filmi benim gibi sizin de kabuslarınıza girdiyse vay halinize. Açık bir göndermeyle su dolu bir kuyu ve etrafında dolaşan devasa, kolları bacakları ve saçları çalı çırpı gibi olduğundan bir ağaç gibi görünen, korkunç bir cadıdan kaçmanız gerekiyor bulmacaları çözerken. Oyunda karşılaşacağınız tek ciddi düşman olarak bu cadı pek hızlı olmasa bile bizim karakterimizin de Speedy Gonzalez olmadığı bir gerçek. Emekleyerek kaçmak zor olduğu için Outlast’te yaptığımız gibi saklanmamız gerekiyor. Ayrıca, bu yaratığa bakarsanız tıpkı Slenderman’de olduğu gibi tiz ve rahatsız edici yüksek sesler eşliğinde görüntü karıncalanıyor. Bu yüzden, bataklık bölümü 1,5 saatlik bu kısa macerada beni gerçekten korkutmayı başarabilen yegane yer oldu ve cadı da oyunun konseptine ve karakterine tamamen uyan, çok başarılı bir düşman olarak oyunun kurtarıcı öğesi oldu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder